SIKIŞTIRILMIŞ ZAMAN BULUTLARI
Mücahit Çekik'e
Daha önce olmuştur bu dizelere dokunan
Yılgınlık nasıl olsa;
Bu yüzden acele etmeliyiz
Bir yer bulmalıyız
üzeri ve zemini ve kokusu bulaşmamış
bizden olmayan her şeye
Bizden, ikimizden
Bir bahçe olabilir
Çiçekleri inat ederek renklerine ölümü ve pişmanlıkları tekrarlatacaktır
O, ne kadar "şöyle olsaydı" diye başlayan cümle varsa hemen sonrasında
Bir bakarsın -otogarda ya da deniz kenarında-
bunu da unutmamışsındır
Bir bakarsın bu şehrin kaldırdımları kalmamıştır
İşte burada düelloya davetlisin
Kendini vurmandan korkarım
Aklı başında bir adam değilsin
İçimize sindi çoktan, gayret gösterme
En içimize
Acıklı piyano tınıları yankı yapar durur
telefon kulübelerinden kanalizasyon deliklerinden
Zaten sigara izmaritleriyle doldurmak istemen
bu yüzden
Ah beni sana koşturan derman
Ne varsa onu bölmek istemem
Zamanı, gözyaşını, çılgınlığı
Sanki uzağımda, bir güz gecesi
Bulup buluşturabileceğim fedakarlık imkanları
Bir yorgunlukla anlaşmalı ellerin aşağı ağması
Yüreğine günahlarını hatırlatıp
bir sonraki iddaalı cümleyi sarf ettirmeyen gövdenden
Bir ten ile karışmalı
Hem nasıl sükûn bulur demir yataklıklarla paslanmış ruh
Vazgeçemeyişlerce sobelenmiş her seferinde
Kızıyorsam bazı vakitler
Yüz döküyorsam şekeri toza bulanan çocuk yıpranışları gibi şahsına yönelmiş
-Tutup çekmek gereğinden-
Geri çağırmak sürdürdüğümüz uzun soluksuz ağır drama
ciddiye alma.
Zorunda değilsin
Bırakma.
Ahmet Sait Tunç 21.09.15'
--
ŞEHİRDEKİ SİLİK BULUTLAR
Ahmet Said Tunç'a
mide krampları, ürkek adımlar, gözlerin tereddütlü bakışları anında
başka bir gün Kadıköy sokaklarında beş parasız kaldığımızda
çok ciddi mevzularla boğuşmuyorken zihnimiz
mutlu olmak için etten ve kemikten iki dünyamız varken baş ucumuzda
-aşık olmak ucuzdu o zamanlar da-
lüks mekanların oturaklarındaki kıç rahatlatan minderler
oturduğumuz kaldırım taşları kadar yumuşak gelmiyor bu günler de
eskiden henüz senin kilo fazlaların yokken, benim bu kadar sıska olmadığım zamanlarda
kuytu yerler keşfeder, kuytu vakitlerde bir yurt odasını karargah belleyip, kuşanırdık
kendimize has çılgınlığımız ve birde tarak
işte bunlar bir sonraki gün için bize yetecek kadar teçhizattı
ne garip
antidepresanlardan konuşmamız şimdiler de
cinlerin insanlarla alay etmesine tanıklığımız
ve kadehlerimizi yıllanmış hatıralarla dolduruşumuz defalarca
Oysa hatıralar kurşun izi, kadın ruju lekesi yakalarımızda
gömleğimizin kan revan olmasına aldırmadan
onu taşımak omuzlarımız da
geçmişten kalan bir zerre yansıması mıdır, nedir?
-kıyafetleriyle gömülürdü o çok özendiğimiz adamlar-
şiir yazıyoruz ve sigara içiyoruz seninle
erken ölünürmüş bunu öğretiyor bize dünya
Yak bir sigara
Dumanını balkonundan üfle ciğerlerine Dünya'nın
Öcümüzü böylece al ondan
Mücahit Çelik
23.09.15'
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder