Tarihin Odasından Bir Ok Dünya'ya
I.
geldim
karanlık, yıldızsız ve sıcak bir alemden
insan nefeslerini doldurdular ciğerlerime
şafak nedir bilmiyordum
günler sayılıymış bilmiyordum
beklemiyordum açılacak pencereyi
ışık yansımalarını dünyama doldurmak için
geldim
sesler, kokular ve renkler belirdi
sesim incecikti ve boğdu sesleri, kokuları, renkleri
yumuşak bir ılıklık kaynayınca dudaklarımda
bir anlık sustu alem
ben sevindim
işte yine karanlık ve ardından başka bir alem
alem ki Yusuf'a hediyedir göklerden
henüz gelmiştim oysa
ve gerçekliğe dair sorular belirmişti şimdiden
karanlıkta kolaydı dünyam
pencere aralanınca
şimdiden bir bıkkınlık belirmişti
oysa henüz gelmiştim renkli dünyaya karanlıktan
ben ağlamıştım
onlar sevinmişti
geldiğim dünyanın dört yanı duvardı
geldiğim dünyanın dört yanı duvar
bir yorgun kadın
ürkek bir adam
henüz gelmişlerdi ve henüz gelmiştim
onlara ait olamazdım
onların da bana ait olmadığı kadar
yine değişecekti dünyamız
ben gidecektim
onlar gidecekti
ama ne zaman?
şimdi şafaksız ve sayılı günlere hep birlikte gebe kalmıştık
II.
kalınlaştı sesim,
ama çocuktum
bilmiyordum beni dünyaya bahşedeni
nasılını çamurdan et ve kemikler inşasının
leyleklere inanmıştım, sonra oltalara
yalan söylemiş olamazdı annem
yalan söylemezdi anneler
yalanın ne kadar yoğun bir pembe olsa da rengi
tarihin odasından bir ok fırlamıştı yayından
ve başlamıştı işte göklerin yer yüzünde ki dansı
bahçesi içe kapanık bir cennetti evimin
bahçesi güvercinler ülkesiydi,
meşin toplarla aşılırdı surları,
eşiğini aşamadım çocukluk korkularıyla evimin
yalan söylemiş olamazdı babam
hocanın vurduğu yerde gül biterdi
ve cennetten çıkmıştı dayak
vücudum mor rengi güllerle süslendiğinde
sessizdi gökler
ve cennetten sadece güzel şeyler çıkmazmış gördüm
yoksa neydi aynadaki çocuğun şu tek gözlü hali
yalan söylemiş olamazdı babam
yerdekilere inat göklere söz vermişti
insanların küçüldüğünü görmek zahirde küçükken
bir katilin gözlerine değdiğinde gözlerim
çocuk yaşımda bir alemden daha gidecekken
anladım daha varmış görecek günleri gözlerimin
Göklerden Yusuf'a hediye edilmiş alemdeydim
O geldi
yüzü nurdu
ve kimdi acaba?
Ağlıyordum ben annesiz geceler de
O geldi
göz yaşımı sildi
ve gitti
III.
kalbim dışardan bilindiği gibi atmıyordu
dışardan bilindiği gibi akmıyordu damarlarımda kan
sahne ışıkları altında hayran kız bakışları
ve aşk sandığım iç kamaştıran gençliğimin duygu furyaları
bunlara rağmen marşlar söylüyorduk arkadaşlarla
kitaplar okuyorduk
bizdik yere düşmüş sancağı göndere çekecekler
yoldaydık ve işaretler doğru olduğumuza kanıttı
ve söndü birden saman alevi heyecanlarımız
üniversite yılları;
kitap değil
günah yüklü merkep damgası alnımda
tarihin odasından bir ok fırladı yayından
tarihin odasından dünyaya
Hala sesim kalın,
kalbim dışarıdan bilindiği gibi atmıyor
dışarıdan bilindiği gibi akmıyor damarlarımda kan
Fakat "nereye bu gidiş"
nereye kadar
Mücahit Çelik