7 Ocak 2016 Perşembe

Tarihin Odasından Bir Ok Dünya'ya


Tarihin Odasından Bir Ok  Dünya'ya 

I.

geldim
karanlık, yıldızsız ve sıcak bir alemden 
insan nefeslerini doldurdular ciğerlerime 
şafak nedir bilmiyordum 
günler sayılıymış bilmiyordum 
beklemiyordum açılacak pencereyi 
ışık yansımalarını dünyama doldurmak için 

geldim 
sesler, kokular ve renkler belirdi 
sesim incecikti ve boğdu sesleri, kokuları, renkleri 
yumuşak bir ılıklık kaynayınca dudaklarımda 
bir anlık sustu alem 
ben sevindim 

işte yine karanlık ve ardından başka bir alem 
alem ki Yusuf'a hediyedir göklerden 
henüz gelmiştim oysa 
ve gerçekliğe dair sorular belirmişti şimdiden 
karanlıkta kolaydı dünyam 
pencere aralanınca 
şimdiden bir bıkkınlık belirmişti 
oysa henüz gelmiştim renkli dünyaya karanlıktan 
ben ağlamıştım 
onlar sevinmişti 

geldiğim dünyanın dört yanı duvardı 
geldiğim dünyanın dört yanı duvar 

bir yorgun kadın 
ürkek bir adam 
henüz gelmişlerdi ve henüz gelmiştim 
onlara ait olamazdım 
onların da bana ait olmadığı kadar  
yine değişecekti dünyamız  
ben gidecektim 
onlar gidecekti 
ama ne zaman? 

şimdi şafaksız ve sayılı günlere hep birlikte gebe kalmıştık 


II.

kalınlaştı sesim, 
ama çocuktum 
bilmiyordum beni dünyaya bahşedeni 
nasılını çamurdan et ve kemikler inşasının 

leyleklere inanmıştım, sonra oltalara 
yalan söylemiş olamazdı annem 
yalan söylemezdi anneler 
yalanın ne kadar yoğun bir pembe olsa da rengi 

tarihin odasından bir ok fırlamıştı yayından 
ve başlamıştı işte göklerin yer yüzünde ki dansı  
bahçesi içe kapanık bir cennetti evimin 
bahçesi güvercinler ülkesiydi, 
meşin toplarla aşılırdı surları, 
eşiğini aşamadım çocukluk korkularıyla  evimin 

yalan söylemiş olamazdı babam 
hocanın vurduğu yerde gül biterdi 
ve cennetten çıkmıştı dayak 
vücudum mor rengi güllerle süslendiğinde 
sessizdi gökler 
ve cennetten sadece güzel şeyler çıkmazmış gördüm 
yoksa neydi aynadaki çocuğun şu tek gözlü hali 

yalan söylemiş olamazdı babam 
yerdekilere inat göklere söz vermişti 

insanların küçüldüğünü görmek zahirde küçükken 
bir katilin gözlerine değdiğinde gözlerim 
çocuk yaşımda bir alemden daha gidecekken 
anladım daha varmış görecek günleri gözlerimin 

Göklerden Yusuf'a hediye edilmiş alemdeydim 
O geldi
yüzü nurdu 
ve kimdi acaba?  
Ağlıyordum ben annesiz geceler de 
O geldi 
göz yaşımı sildi 
ve gitti 

III.

kalbim dışardan bilindiği gibi atmıyordu 
dışardan bilindiği gibi akmıyordu damarlarımda kan 
sahne ışıkları altında hayran kız bakışları 
ve aşk sandığım iç kamaştıran gençliğimin duygu furyaları 
bunlara rağmen marşlar söylüyorduk arkadaşlarla 
kitaplar okuyorduk 
bizdik yere düşmüş sancağı göndere çekecekler 
yoldaydık ve işaretler doğru olduğumuza kanıttı 
ve söndü birden saman alevi heyecanlarımız 

üniversite yılları; 
kitap değil 
günah yüklü merkep damgası alnımda 
tarihin odasından bir ok fırladı yayından 
tarihin odasından dünyaya 
Hala sesim kalın, 
kalbim dışarıdan bilindiği gibi atmıyor 
dışarıdan bilindiği gibi akmıyor damarlarımda kan 
Fakat "nereye bu gidiş" 
nereye kadar 

Mücahit Çelik



 







Hiç yorum yok:

Yorum Gönder